“Uyanık olduğumu biliyorum, ama rüyadaymışım gibi hissediyorum.” Ken, In Brugge.
Evet Brugge için söylenebileceklerin hepsi tam anlamıyla bu cümlede gizli. Birkaç yıl önce Instagram’daki gezginlerin fotoğraflarından ya da livingeurope gibi sayfalardan görüp vuruldum buraya. Sonra Collin Farrell’in oynadığı ve hapise girmemek için Londra’dan kalkıp adını hiç duymadığı minicik şehir Brugge’da ölümü beklemeyen bir katilin anlatıldığı In Brugge filmiyle kabardı iştahım. Ve Brüksel’e ansızın alınan uçak biletiyle Brugge heyecanı başladı.
BRUGGE NEREDEDİR
Direkt uçuş yok mecburen Brüksel üzerinden gelmeniz lazım. Charleroi Havaalanı’ndan direkt shuttle ile 3 saate gelebilirsiniz. Shuttle bileti için buraya göz atın: flibco.com Ama biz Brüksel’i de görmek istediğimiz için Brüksel merkez istasyonundan daha yola çıkmadan biletlerimizi internet üzerinden aldık. goeuro.com adresinden bütün otobüs ve tren biletlerini güvenilir bir şekilde alabilirsiniz. 14 euro’ya aldığımız tren bileti için Bruxelles-Midi istasyonuna doğru yola çıktık. Bu arada şehir merkezinin kuzeyinde bulunan ve merkeze yürüme mesafesi olarak daha yakın olan Bruxelles Central ya da Gara Noord yani Kuzey istasyonundan da biniş yapabilirsiniz. Biz orada indik diye riske girmemek için yine aynı yerden bindik. Ama dönüş işin Noord’u kullandık.
BRUGGE A NASIL GİDİLİR
Brüksel-Brugge arası normal şartlarda 1 saat. Normal şartlar diyorum, çünkü bazen o normal şartlar hiç gerçekleşmiyor. Biletimiz internetten alınmış bir şekilde elimizde. Buraya kadar hiçbir sıkıntı yok. 11:00 treni için 10:00’da gardayız. Bunda da sıkıntı yok. Tren peronu da belli. Ama biz hobi olarak “bir bilene soralım” demeyi tercih ettiğimiz için bilet satılan yerdeki danışman çocuktan 10:10 trenine de binebileceğimizi öğreniyoruz. Bu arada bir kere bilet alınmışsa, o bileti gün içinde istediğiniz saatte kullanabiliyorsunuz, sıkıntı olmuyor. 11:00’deki tren için aldığımız biletle 10:10 trenine bindik. Bindik de nasıl bindik. İşimizi garantiye almak için herkese “Bu tren Bruj’a mı gidiyor?” diye soruyoruz hâliyle. Ama herkes Bruj’u hayatında ilk defa duymuş gibi davranıyor. Vatandaşlardan biri “Aaa sen Brugge’yi diyorsun dostum ya.” diye uyandırınca şehrin Bruj olarak okunmadığını fark ediyoruz. Baya nasıl yazılıyorsa o: Brugge. Herkes Brugge diye okuyorsa nereden çıktı bu Bruj? Bu ayrı konu.
Sorduğumuz trenin gittiğini söyleyen vatandaşın gazıyla atlıyoruz trene. Hadi içimiz rahat olsun birilerine daha soralım derken yine şaşkın gözler. Tren Gent üzerinden gidip 1 saat sonra varacakken, Fransa sınırına kadar inip Brugge’ye öyle çıkıyor ve yol 2 saate uzuyor. Süreyi geçtik, yol boyunca “İnşallah Fransa’ya gitmiyoruzdur, gidiyorsak bir yerde inmek gerek ama nerede?” stresiyle 2 saat geçiyoruz. Neyse 2 saat sonra mutlu son. Brugge yani Bruj’dayız. Ama siz siz olun, direkt giden trene binin, birilerine sorup da aklınızı karıştırmayın.
Önceden Booking.com’dan ayarladığımız ve merkez tren istasyonunun tabiri caizse dibinde olan Ibis Buget Brugge Centrum Station’da konakladık. Ertesi günkü trenimizin sabahın çok erken saatlerinde olması bizi bu otele yönlendirdi. Tabii fiyatı da diğer yerlere göre epey uygundu. Çok küçük bir yer olduğu için şehir merkezine uzak olmak söz konusu değil. Yürüyerek 5 dakika içerisinde Minnewaterburg yani Love Lake’e varabiliyorsunuz. Gitmeden önce visitbruges’dan yapılacak şeylere, etkinliklere bakmanızda fayda var.
BRUGGE GEZİLECEK YERLER
Göl boyunca ilerleyerek merkeze varıyorsunuz. Merkez tam bir rüya. At arabaları, küçücük Ortaçağ evleri, kuğular, incecik nehirler üzerine kurulmuş harika, masalsı evler… tam anlamıyla bir rüya. Filmdeki Ken’in dediği gibi. Her an bir yerden Alice’in tavşanı çıkıp sizi çay saatine çağırabilir. Yine her yer patatesçi, çikolatacı ve waffle’cı.
Buranın en bilinen mekânlarından biri Huisbrouwerij De Halve Maan. Gitmeden önce çokça okuyup metini duymuştum fakat gittiğimiz günün 24 Aralık Noel arifesi olması sebebiyle dükkanların %90’ının kapalı olduğunu (açık olanlar da erken kapattı) olduğunu sonradan fark ettik. Neyse ki yine marketten Belçika biralarımızı almış, patates kızartmamızı da en büyüğünden sipariş etmiştik. Bu sefer Hoergaarden’in limon-lime ve portakal-mandalinalı olanlarını denedik.
Ana yoldan ilerledikçe gezilebilecek yerler arasında Church of Our Lady in Brugge, eski hastane Sint-Janshospitaal, Bonifacius Bridge, Kutsal Kan Bazilikası, Markt Place ve yine filmdeki meşhur Çan Kulesi’nin olduğu Historium Bruges Meydanı var.
Yeri yeri bir kartpostal gibi olan dolu dolu bir gün yeter. O kadar huzurlu bir yer ki dünyanın tüm kaosundan kurtarılmış gibi. Romantik bir tatil, yalnız başına kafa dinleme, saklanmak ya da açığa çıkmak. Ne için olursa olsun, Bruj’u görmeden ölme dostum.
“Ama sonra, birden aklıma geldi ve farkına vardım ki, siktir et dostum, belki de cehennem budur. Sonsuzluğun geri kalanını Brugge’de geçirmek!” – Ray, In Brugge
Bir yanıt yazın