Brüksel ‘e gitme amacımız aslında Brugge’a gidebilmekti. On günlük Avrupa seyahatimizin ilk ayağı böylece Brüksel oldu. Ama uçak saatleri filan derken gitmişken bir gece kalalım, sabahtan Brugge’a geçeriz diye planladık. Brüksel’e
BRÜKSEL GEZİLECEK YERLER
İstanbul’danTHY ve Pegasus gidiyor. THY’nin indiği havalimanı şehir merkezine 20 dakikalık uzaklıkta. Pegasus’un indiği Charleroi Havaalanı ise şehrin epey güneyinde kalıyor ve 1 saat uzaklıkta. Havaalanından indiğinizde şehre en hızlı gelmenin yolu city shuttle kullanmak. Bu sefer çok planlı olalım ve biletleri önceden internetten alalım dedik. Tabii diğer seyahat blogerlarının da önerileriyle flibco.com linkinden biletleri aldık. İnternetten alırsanız hem kişi başı 14 euro (normalde 17 euro) ödemiş oluyorsunuz hem de bileti nereden alacağım telaşına girmeden elinizdeki çıktıyla direkt shuttle’a doğru gidiyorsunuz. Şanslıysanız internetten kampanyayı yakalayıp 5 euro’ya da bilet alabilirsiniz. Bu shuttle’larla direkt Brugge ve Gent ’e de gidebilirsiniz ama yolculuk 2 – 3 saati bulabilir.
Brüksel Havaalanının 3 ve 4 numaraları çıkışlarını kullandığınızda direkt yolun karşısına geçerek otobüsleri görebilirsiniz. Biz internetten alınca çok rahat ettik. Tavsiye ederiz.
Brüksel’e vardığımızda saat 17.00’yi buldu. Otobüs Brussels-Midi yani güney istasyonunda iniyor. Buradan şehrin civcivli yerine yürümek yarım saat. Biz oteli, Booking.com‘dan, o civcivli yerin tam içinde olan Easy Hotel Brussels City Center’da tuttuk. Otel hem çok merkezi hem de çok uygun fiyatlı. Yani euro’nun el verdiği kadar uygun. Temiz ve sade. Eğer önceden ödeme yaptıysanız, otel check-in’ini online yapabiliyorsunuz. Gittiğinizde onayı gösterip keycard’ı almanız yeterli oluyor. Otel odasında saç kurutma makinesi yok, onu resepsiyondan rica ediyorsunuz.
Brüksel’i kısa bir süre için ziyaret ettiğimizden dolayı, şehri üstünkörü anlatabileceğim. Standart bir Avrupa şehri ama bir yandan masalsı bir yanı da yok değil. Şimdi çok da harcamayalım. Müzeler, galeriler başka bir gezginin blogundan bakılabilir. Bizimki biraz teaser niteliğinde olacak.
BRÜKSEL NE YENİR
Saat 18:00. Otele yerleştikten sonra Brüksel’in Christmass ruhu taşıyan sokaklarında gezme zamanı. Yeni yıl arifesinde olduğumuz için sokaklar rengarenk. Christmass marketler şehri oldukça neşelendirmiş. Şehrin her yeri şu meşhur patatesçilerle, whaffle’cılarla ve çikolatacılarla dolu. Biz de hemen bir patatesçinin önünde durup büyük bir külah patates alıyoruz. Burada patatesler kağıt külahların içinde satılıyor ve small – medium – big olarak üç boydan oluşuyor. Genel olarak en küçük boy 2.5 euro, en büyük boy 5 euro. Sos eklendikçe fiyat değişiyor. Her sos 50 cent – 1 euro arası. Şehrin en meşhur patatesçilerinde çılgın kuyruklar oluyor. Bu patatesin özelliği iki kez kızartılması.
Christmass ruhu demiştik. Sokaklar buram buram vanilya, çikolata kokuyor. Soğuk bir kış günü için en uygun içecek tabii ki sıcak şarap. Sıcak şaraplarımızı içtikten sonra bir markete girip şu meşhur Belçika biraları ucuz yollu halledelim istiyoruz. Brüksel gerçekten de tam bir bira şehri. Renk renk, çeşit çeşit biralardan hangisi seçeceğinizi şaşırabilirsiniz. Biz Leffe’yi yerinde denemek istedik. Türkiye’de olmayan üç farklı çeşidinden aldık.
Leffe Triple (8.5%), Leffe Radieuse (8.2%) ve Leffe Rituel (9.0%) içinden en iyisi Radiuse’ydi. Daha sert ve alkolü fazla bira isteyenler için Rituel de fena olmaz. Diğer çeşitleri Blonde, Brown ve Nectar daha az alkollü. Aralık sonu olmasına rağmen şansımıza hava oldukça güzeldi. Biz de bunu ve Christmass sokak ruhunu fırsat bilerek bir sokak müzisyeninin yanına oturup, canlı müzik ve ışıklar eşliğinde hem de sadece toplam 10 euro’ya biralarımızı içerek eğlendik.
BRÜKSEL DE YILBAŞI
Geldik Grand Place’e. Belediye Binası olan o devasa gotik meydan, Brüksel’i google’da aratınca işeyen çocukla birlikte ilk çıkan görsellerden. Işıklar ve dev çam ağacıyla birlikte oldukça etkileyici. Tabii bir de buna harika bir klasik müzik dinletisi eklendi ki görsel show işitsel show’a döndü. Eee, Christmass arifesi. Halk coşkulu. Haleluya’lar havada uçuyor. İsa indi inecek. Öyle güzel bir ortam. Bu meydan oldukça turistik ve cafe/restoranlarla dolu. Eğer 100 euro’yu burada bayılayım gelmişim bir kere derseniz buyurun oturun. Ama sokağın enerjisini kaçırırsınız benden söylemesi.
Brüksel’de beni en çok etkileyen şey aslında çikolatacılar. Şehrin tarihi bölgesi Hansel ve Gratel’deki cadının şeker evi gibi. Hem binaların yapısı, hem vanilya, çikolata kokusu hem de ardı ardına gelen meşhur Belçika çikolatacıları sizi bir masal ortamına sokuyor. Eee, çikolata seven biriyseniz zaten tüm vitrinler sizi kendine çekmek için dizayn edilmiş.
Çikolatamızı da yedikten sonra mini minnoş olduğu herkes tarafından söylenen İşeyen Çocuk heykeli Manneken Pis’e. Ülkenin gündemine, özel ve dini günlerine göre giydirilen İşeyen Çocuk, yılbaşına özel Noel Baba kıyafetiyle giydirilmiş işiyor da işiyor. Efsaneye göre savaşta atılan bir bombayı işeyerek söndürmüş. Boşuna dememişler herkesin sidiği kendine antiseptik diye. Efsane tabii. Ama şehrin özellikle bu bölgesinin simgesi.
Aux Merveilleux de Fred. Yani birbirinden güzel tatlılarla ve Noel’e özel pastalarıyla süslü fırın. Bu fotoğraftaki güzel kızlar, Noel günü için harıl harıl pasta yapıyorlar.
Waffle. Ah ne güzel ne güzel seni yemek, ah ne güzel ne güzel. Şehir insanı mutlu edecek her şeyi sıralıyor. Waffle’ı eğer sade yiyecekseniz 2.5 euro. Her sosla yine 1 euro civarında ekleme oluyor. Sadesi bile güzel namussuzun. Waffle, çikolata, patates kızartması, bira ve sıcak şarap ritüellerinin hepsini gerçekleştirdikten sonra Brüksel ile olan münasebetimiz Brugge için son buluyor.
Brugge ile ilgili yazı için: Brugge a Nasıl Gidilir
Bir yanıt yazın